Deprecated: Assigning the return value of new by reference is deprecated in /home/kafkasevi/public_html/system/database/DB.php on line 83
Kafkasevi.com
Arama

Adıge Dünyasının Çağdaş Problemleri


22-23 Kasım 2013 tarihlerinde Kuban Sosyal ve Ekonomik Bilimler Enstitüsü bünyesinde “Tek Devlet Bünyesinde Rusya ve Kafkasya” Uluslararası Bilim ve Uygulama Konferansı yapıldı. Konferansa, Kuzey Osetya-Alanya Cumhuriyeti, Kabardey Balkar Cumhuriyeti, çeçen Cumhuriyeti, Adıgey Cumhuriyeti, Dağıstan Cumhuriyeti, Abhazya Cumhuriyeti, İnguşetya Cumhuriyeti, Krasnodar Kray ve Stavropol Kray’dan yüksek öğrenim kurumları ve bilimsel araştırma enstitüleri katıldı. Konferans katılımcıları ve misafirlerin ilgi odağında iki ayrı medeniyeti temsil eden Rusya ile Kafkasya’nın diyaloguna bağlı problemler vardı.

Filoloji Bilimleri Doktoru Madina Hakuaşeva’nın konferansta sunduğu bildiriyi aşağıda yayınlıyoruz.

***


Yazan     : Madina Hakuaşeva
Tercüme: Kuşba Zeynep

Sovyetler sonrası yirmi yıllık dönem, Rusya’nın ortak kültür alanının bütünlüğüne negatif olarak yansıdı. Hemen hemen tüm eski Sovyet cumhuriyet ve bölgeleri ayrıştı. Bu ayrışma yanlış bilgilere açık bir atmosfer oluşturdu. Yanlış bilgiler, diğer ulusal kültürleri ve hatta halkları gözden düşürmeye yönelikti.

Biz, bu süreçte çağdaş Adige dünyasının geldiği duruma kısaca bir bakalım.

1. Genel parçalanmışlık: Günümüzde Adıgelerin sadece % 10’u tarihi anavatanında yaşıyor. % 90’ı ise 56 ayrı ülkeye dağılmış vaziyette. [ Adıge – endoetnonim (bir halkın kendine verdiği isim), çerkes – egzoetnonim (bir halka dışarıdan verilen isim)]. Büyük çerkes diasporası bir buçuk asırdır asimilasyona direnmesine rağmen dilini gitgide kaybediyor.

Peki, ya tarihi anavatanda neler oluyor?

Adıgeler, beş ayrı cumhuriyette yaşıyor [Kabardey-Balkar Cumhuriyeti, Karaçay-çerkes Cumhuriyeti, Adıgey Cumhuriyeti, Şapsığ Rayonu, Mozdok bölgesi  (Mozdok Kabardeylerinin yaşadığı bu topraklar önceden tek bir etnik kitlenin toprağıydı)]. Adıgeler, bölgesel olarak birbirlerinden ayrılar ve bu da ciddi bir asimilasyon etkisi doğuruyor.

2. Nüfus Azalması Süreci: Kabardey Balkar Cumhuriyeti örneğine bakarsak, 2007-2011 dönemi Göç Hizmetleri verilerine göre, ülkede resmen kayıtlı yerli nüfus 29,587 kişi eksilirken, 14,922 kişi artmıştır. Yani azalan nüfus, artan nüfustan yaklaşık 2 kat fazla idi. Yerli nüfusta net olarak 14,665 kişilik bir düşüş oldu. ülkeyi terk eden vatandaşların oranı -ki yaşları 40’a bile varmıyor- % 59,6 ve içlerinden % 68,5’i erkek.

Bununla birlikte, resmî istatistikler gerçek vaziyeti yansıtmıyor. Zira ülkeyi terk edenlerin çok azı resmî kayıtlara geçiriliyor.

Ağırlıklı olarak genç neslin ülkeyi terk etmesi, eşi benzeri görülmemiş işsizlik seviyesiyle açıklanabilir: % 80 (!). Bu oran geçtiğimiz günlerde Gennadi Andreyeviç Zyuganov tarafından, Biryulevo olayları münasebetiyle resmen açıklandı.

Yaygın olarak bilinen sosyo-politik istikrarsızlıktan başka bir sebep de merkezdeki devlet ödemeleri ile bölgelerdeki devlet ödemeleri arasındaki devasa fark. (Müsaadenizle, ailemizden bir örnek vermek istiyorum. Gelecek yıl babamın devlet üniversitesinde hocalık yapmaya başlayışının üzerinden 60 yıl geçmiş olacak. Babamın sahip olduğu çok sayıda ödülü saymayacak, sadece onun Rusya Federasyonu Yüksek Okulu’nun şerefli bir çalışanı olduğunu söyleyeceğim. Geçen yıl tam zamanlı çalışarak 16 bin Ruble alıyordu. öte yandan Moskova’daki bir çöpçü 30 bin Ruble alıyor; yani bölgedeki bir profesörden iki kat daha fazla!)

3. Son bir yılda Rusya’nın merkezi bölgelerine giden yaklaşık 200 Adıge kendi ad ve soyadını, Rus ad ve soyadlarıyla değiştirmeye mecbur kaldı. çünkü bunu yapmadan işe yerleşmek, bazı hallerde de yüksek öğrenim kurumuna girmek neredeyse imkansızdır.

Bu durum, en büyük çerkes diasporasının yaşadığı Türkiye’de de uzun zamandır mevcut. Orada bütün Adıgeler Türkçe ad ve soyadları taşıyor.

Fakat kendi anavatanımızda neden böyle olsun?

ABD’de ırk ayrımcılığı döneminde bile böyle bir şey görülmemişti.

4. Şimdi, Kuzey Kafkas cumhuriyetlerindeki askerlik çağındaki gençlere Rus ordusu saflarında çalışma izni verilmiyor (sadece son bir yıldır askerlik çağındakilerden seçilen bazıları askere çağrılıyor). Bu demektir ki, Kuzey Kafkasyalılar gelecekte İçişleri Bakanlığı, FSB ve devlet hizmetlerinde çalışamayacaklar.

5. Adıgelerde ana dillerini öğrenme konusunda kritik bir durum ortaya çıktı. 20 ila 23 Mayıs 2009’da Moskova’da “Halkların Dostluğu” dergisinin 70. yıl jübilesi yapıldı. Kuzey Kafkasya dillerinin ölmekte olduğunun UNESCO tarafından ilan edildiği jübilede resmen açıklandı. Bu bağlamda, başta millî kültür olmak üzere Adıge kültürünün bütün alanlarında ciddi bir gerileme görülüyor. İleri gelen uzmanlarımız, Kabardey dilinin (edebî dil) geleceğine dair hiç iç açıcı olmayan tahminlerde bulunarak 25 ila 50 yıl ömür biçiyorlar. Diğer Adıge lehçelerinin ömrü ise çok daha kısa olabilir.

Kabardey Balkar Devlet üniversitesi’nde Kabardey Dili ve Edebiyatı Bölümü öğrenci kontenjanın “azaltılması”nın seyri çok manidar. Kontenjan 1970-1980 yıllarında 75 iken, 2012-2013 yıllarında 38’e düşmüş durumda.

Ayrıca Rus Duması, millî dillerin öğretildiği derslerin ancak isteğe bağlı olarak alınabilecek (yani zorunlu olmayan, seçmeli) derslere çevrilmesini öngören kanun tasarısını üçüncü kez görüşerek kabul etti ve tasarı kanunlaştı.

Rusya Federasyonu topraklarında, Rus edebiyatı haricindeki millî edebiyatlar öğretilmiyor. (Her milletin edebiyatı kendi cumhuriyetinde öğretiliyor. Mesela Oset edebiyatı Kuzey Osetya’da vs.)

Bu hangi tehlikelerin işareti?

Rusya toplumunda, bütün etnoslar ve bunların kültürleri “yabancı”, tanınmaz hale gelebilir. O zaman onları gözden düşürmek kolaylaşır. Yabancı düşmanlığı ve halklar arası çatışmalar için uygun bir ortam oluşur.

6. Kuzey Kafkasya tarihinin (çerkes tarihi de dahil) toptan tahrif edildiği açıkça müşahede ediliyor.

7. Şimdilerde Rus-Kafkas Savaşı’nın “şanlı kahramanları”nın heykellerini dikmek Rusya’da moda oldu. Lazarevsk’te Amiral Lazarev’in heykeli dikildi. Oblast merkezi “Lazarevsk”; rayon ise “Lazarevskiy” olarak adlandırıldı. Yüce generali kahraman yapan, Şapsığya’yı Şapsığlardan başarıyla “temizlemesi” idi. Yerel halk (Şapsığlar) geceleri pek çok kere heykeli devirdi. Fakat bugün heykel hâlâ yerinde duruyor. Bu alaycı ve keyfî uygulamaya öfkelenen vatandaşlar, yirmi yılı aşkın bir zamandır rayona eski adını -Şapsığ Rayonu- verme teşebbüslerinde başarısız oluyorlar.

Devlet arşivlerinde her rütbe ve unvandan memurların adlarına itiraz edildiği mektup ciltleri birikti. Lakin Lazarev ve Lazarevsk bundan etkilenmiyor.

çok geçmedi, Grozni’de bir başka yüce kahraman olan General Yermolov’un heykelini diktiler. Ancak bu sefer heykel yıkılmadı, havaya uçuruldu. Yine çok geçmeden çeçen Savaşı başladı. Fakat kahramanların heykellerinin ateşli hayranları (muhtemelen heykeli sipariş eden kişiler) sendelemedi bile, sömürge savaşının yüce evladının heykelini herhangi bir yere değil, getirip Kabardeylerin (ki eskiden Pyatigorsk çerkesleri denirdi) eski başkentine diktiler. Yermolov Kabardeylerin tasfiyesinden bizzat sorumlu olmasına ve Kabardey çocuklarının hala onun adıyla korkutuluyor olmasına rağmen. Bugün “yüce General” Yermolov’un heykeli, Pyatigorsk’ta kendi adının verildiği merkez sokağın yakınlarında yükseliyor.

Armavir’de Amiral Zass heykelinin görkemli açılışı üzerinden de çok zaman geçmedi. Amiral, öldürdükleri çerkeslerin kafalarını kesmeleri için Kazaklara para ödemesiyle nam salmıştı.

Lakin burada çok mantıklı bir soru ortaya çıkıyor: Bu olaylar, her halkın ve her halk mensubunun korunmasından sorumlu bir devlette neden meydana geliyor?

Niçin Adıgelere düzenli devlet yardımı, kapsamlı rehabilitasyon ve genel insani yardım yerine, aşağılayıcı bir savunma pozisyonu dayatılıyor?

çerkeslerin problemi, yalnızca onların kendi problemi değil, öncelikle devletin problemidir. Bilerek ya da bilmeyerek, uzun bir süre böyle bir problem yokmuş gibi davranılır ve görmezden gelinirse, problem de o kadar büyüyecek ve bilhassa bir devlet problemi olarak daha da karmaşıklaşacaktır.

çeşitli federal siyaset bilimcilerin tarihi tahrif etme teşebbüslerinin gerekçelerine gelince…

Bunlar yeni değildir. Sömürgeci bir geçmişi olan her ülke, -sivil halkın güvenini muhafaza etmek ve kendi kusursuzluk efsanesini korumak için- geçmişinin üstünü örtmek ister. Bu, Amerika, Avustralya ve sömürülmüş diğer ülkelerin tarihinde hep böyle olmuştur. ülkemizde şimdiye kadar uygulanmış olan bu örtbas ve tahrif etme taktiği, birilerine, toplumsal düzenin istikrarı için biricik çıkış yolu gibi geliyor. Aslında bu taktik, tam aksi tesir meydana getirip istikrarın bozulmasına ve -gerek mevcut siyaset çizgisine, gerekse siyasetçiler ile iktidar temsilcilerine- güvensizliğe yol açıyor. Nihayetinde de uluslararası ilişkilerin kötüleşmesine ve Rusya’nın bütünlüğünün tehlikeye girmesine sebebiyet veriyor.

Postkolonyal ülkelerin tecrübesi ispat ediyor ki, bu durumdan tek çıkış yolu, tarihî gerçeği, bilimsel ve popüler bilimsel söylem vasıtasıyla, hakikatlerle tam uyum içerisinde ilan etmektir.

Mesela, bilimsel ve popüler söylemin yanı sıra, itiraf edici ortak kültürel batı söylemi gerekli bir genel katarsis (:ruhun kötülüklerden arındırılması) oldu. Bu katarsis, Amerika, Avustralya ve Karayip ülkeleri vd.nin sömürgeleştirilmesiyle ilgili tarihi gerçeğin hüküm sürmesine hizmet etti.

Fakat bizim vatanımızda, postkolonyal ülkelerin engin tecrübeleri genellikle hiç dikkate alınmıyor ve biz ne yazık ki tarihin “hiç var olmamış ve var olmayan bir şey” olduğunu iddia eden postmodernist tezin doğruluğunu tasdik etmek zorunda bırakılıyoruz.

Şimdilerde temel hedef Rusya’nın bütünlüğünü destekleme fikri oldu.

Bununla birlikte ilkesel bir soru baş gösteriyor: Bu bütünlük nasıl sağlanabilir? Bütünlüğü amaçlayan Kuzey Kafkas cumhuriyetleri temsilcilerinin büyük çoğunluğu, farklı ulusların birliğini sağlamakla ilgileniyor.

Ancak çağdaş siyaset çizgisinin temel vektörü, belirgin bir şekilde ulus unsurunu hor görmeye yönelmiştir. Bizim kanaatimizce bu, Rusya’nın bütünlüğünü ihlal eden, kesinlikle ölmeye mahkum bir gelişmedir.

Ulus unsurunu hor görme amacına yönelik herhangi bir zor kullanma girişimi, hemen muhalefete yol açıyor. Uzun süreli ayrımcılık ise er ya da geç askeri çatışma veya iç savaşla sonuçlanıyor. Bu genellikle, evrim sürecinin yerini şiddet sürecinin aldığı hallerde oluyor.

Bugün “millî çatışmayı çözmek”; eskisi gibi “pasifize etme işini sıkıya almak” yani azınlıktaki halkların temsilcilerinin fikir ve seslerini göz ardı etmek manasına geliyor. Kısa bir süre öncesine kadar mesele sadece ulusal ayrımcılıkken (ana dili, edebiyat ve genel olarak kültürün kademeli kaybı, gerçek tarihin ve tarih hafızasının tahribi), şimdi temel insan hakları ihlalleriyle karşı karşıyayız. Sırf bir fenotipik (yani dışyapısal) özelliğe göre adam öldüren ve buna rağmen ciddi bir dirençle karşılaşmayan Rusyalı Neonazilerin çok sayıda kurbanıyla karşı karşıyayız. Dahası, bu kayıpların istatistiğine de erişilemiyor. Bu sürecin o kadar açık bir kışkırtıcı özelliği var ki, Rus dili konuşan gençliğin protestocu toplumsal hareketine (“intifa”ya) neden oldu.

Lakin Adıgelerin gerçek tarihinin yasallaştırılması (Kuzey Kafkasya’nın diğer bütün komşu halklarında olduğu gibi), onların gerçek çağdaş durumunun ilan edilmesi, büyük Rusya toplumunun kitlesel bilincinde bir dönüm noktası olur ve uluslararası ilişkilerdeki gerginliğin geçmesine yardım ederdi.

“çerkes meselesini” çözmek tek ve nihai amaç değildir. Ancak bu çözüldüğü zaman, Adıgelerin köklü ulusal krizinden kaynaklı zor problemlerinin iyiye gitmesi için de gerçek bir imkan doğar.

Lakin toplumsal durum büyük ölçüde değişti. Rusya’nın gelişmekte olan toplumu, çoktandır çerkes problemi hakkında doğru bir tasavvura sahip.

Adıge halkının trajik tarihinden bahsetmişken, “Zvezda” dergisi redaktörü Yakov Arkadyeviç Gordin’in elektronik mektubunda yazdığını hatırlatmak isterim: “çarlık Rusyası, Adıge medeniyetini yok ederek suç işledi. Şimdi ise suçunu itiraf edebilecek kadar yürekli değil.”

Yine, Moskova Etnoloji ve Antropoloji Enstitüsü Kafkasya Bölümü Başkanı Sergey Aleksandroviç Arutyunov, Kabardey Balkar Sosyal Araştırmalar Enstitüsü’nde tarihî pişmanlığın lüzumu hakkında ders verirken şöyle demiştir: “Rusya pişmanlık duymadıkça istikbali olmaz.”

__________________

Kaynak: www.zapravakbr.ru





Yorumlar
Henüz yorum eklenmemiş. Yorum eklemek için tıklayın.