21 Mayıs’ta Neredeyim?

Erol Karayel
erolkarayel26@gmail.com

Kafkasya’yı konu alan etkinlikler oldukça arttı. öyle ki, art arda yapılan faaliyetleri takip edip aktarmakta bile zorlanır olduk.

Mesela, tarihi bir işlev gören çerkes çalıştayı’nın detaylarını hala yazamadık.

Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda konuşulanları mutlaka paylaşmamız gerekirken onu da yapamadık.

Kayseri mitingimiz geldi geçti geniş bir değerlendirme yazısı kaleme alamadık.

Sonra, daha bu hafta sonu bir kısmını takip edebildiğimiz “Kafkasya’nın Geleceği” konferansını haber haline bile getiremediğimiz gibi, Haliç Kongre Merkezi’ndeki diğer “ilginç” konferansa ise hiç uğrayamadık. 

Bütün bunların üzerinden bir 11 Mayıs geldi geçti. Bu önemli günü kabir başında sade bir anma toplantısıyla geçiştirmek zorunda kaldık.

Ve işte şimdi 21 Mayıs kapımızda...

***

21 Mayıs 1864.

Kuzey Kafkasyalıların uğradıkları soykırım ve sürgünü simgeliyor.

Dolayısıyla kolektif hafızamızdaki yeri çok önemli.

“Soykırımcıyı kollayan” ifadelerin yavaş yavaş terk edilmesiyle içeriği her geçen yıl biraz daha berraklaşıyor ve dişliler biraz daha yerli yerine oturuyor. Yeni içeriğiyle toplumu uyandırıcı bir işlev görüyor artık 21 Mayıslar. Bilinç pompalayan bir jeneratör adeta...

Birbiriyle geçinemeseler de,  her yıl daha çok kişi ve grup rotalarını biraz daha doğru istikamete yaklaştırıyor.

21 Mayıs olgusu bu manada bir kutup yıldızı görevi de icra ediyor.

Ve tüm bu gelişmeler gelecekle ilgili umutlarımızı artırıyor.

***

Ama uyanık olmalıyız.

Bunlar madalyonun bir yüzü; bir de arka yüzü var tabii…

21 Mayıs bir fay hattı gibi enerji biriktiriyor aynı zamanda.  Ne zaman, nerede, nasıl, kime karşı patlar bu hiç belli olmaz. Ancak öncü sarsıntılardan herkes biriken enerjinin farkına varıyor.

Ruslar başta olmak üzere tabii.

Rusya riski görmekle kalmayıp kendince tedbirler de alıyor.

Hafitze Muhammed, Sokht Asker gibi işbirlikçiler aracılığıyla bu enerjiyi açığa çıkartıp rahatlamaya çalışıyorlar.  Tarihsel öfkemizi Kremlinden uzak tutmak için bin bir kılığa giriyorlar.

***

Hafitze ve Sokht aslında çok da sorun değil. Onlar sansürsüz konuştukları için kendi kendilerini ele veriyorlar. Dolayısıyla tahribatları sınırlı oluyor.

Asıl tehlikeli olanlar “Bunlar boş iş, asıl olan dönüştür” diyerek eylemsizlik telkin edip, diasporanın kendini koruma, varlığını tahkim etme girişimlerini akamete uğratmaya çalışanlardır.

Onlar bilmiyorlar mı sanki diasporada dönüşe karşı çıkan hiç kimsenin olmadığını?  

Elbette biliyorlar.

Ama gerçek şu ki dönülemiyor. İdealize edilenle, gerçek yaşam arasında dağlar kadar fark var.

Kitlesel dönüş yapamadığımız, bu şartlarda da yapamayacağımız ortada iken, bu gerçeği sürekli göz ardı ederek sadece “hiçbir şey yapmayın, sizin tek vazifeniz dönmek” demeleri oldukça ilginç.

İdeal olanı abartarak, varlığımızı riske atıyorlar.

Bu da saldırının bir başka şekli olsa gerek.

***

Peki biz gerçeklere göre mi hareket edeceğiz, hayallerimize göre mi?

Elbette gerçeklere göre.

Bize bu kadar arzulu ve kesintisiz bir şekilde sadece “dönme” misyonu yükleyerek, diasporadaki her girişimi aşağılayıp burun bükenleri görünce, 10 yılda, 20 yılda, 30 yılda, 40 yılda bile blok olarak dönmesi mümkün olmayan böylesi büyük bir kitleyi dönüş hayalleriyle oyalayıp, anavatanı dışında yok oluşa mahkûm etmek istediklerini düşünmeden edemiyoruz haklı olarak.

çünkü savunulan fikir neticede bu kapıya çıkıyor.

Bu akılları Ruslar süfle ediyor ve onlar da bize telkin ediyorlarsa istisnasız hepsi haindir; bilmeden, saflıklarından yapıyorlarsa da koca birer gafil...

***
Dikkat!

Bazılarının Hafitze ve Sokht gibi işbirlikçilerle aralarına mesafe koyuyormuş gibi yapmaları da oyunun bir parçası olabilir.

Bugün mesafe koyuyorlar ama diasporayı manüple etmekle görevli olduğu artık iyice açığa çıkan Asker Sokht’u 2010 yılında Avrupa çerkes diasporasına pazarlayanlar onlardı.

çerkes yapılanmaları bir araya gelip Asker Sokht’un Soçi’yle ilgili işbirlikçi açıklamalarını protesto ederken, onlara nispet yapar gibi sayfalarını Sokht’un açıklamalarına tahsis eden ve boy boy röportajlarını yayınlayanlar da onlardı. 

Bu halleriyle aynı misyonu icra edip, aynı değirmene su taşımış olmuyorlar mı?

Sokht, İçD konuşmasında acemilik yapıp bir çuval inciri berbat edince de düzmece bir kavga tezgahlayıp aralarında mesafe varmış havası oluşturduklarını düşünmeden edemiyoruz.

Şüpheli ve tutarsız davranışlar ortaya konulunca böyle pek çok sorunun başımıza üşüşmeside normaldir.

Ama zanla hüküm olunmayacağını da biliyoruz.

***
Peki doğruyu eğriden, dostu düşmandan nasıl ayıracağız?
Gayet basit:

Kim ki bize, “Diasporada varlığınızı korumak için var gücünüzle mücadele edin, ama ilk fırsatta da anavatanınıza dönmeye çalışın” diyorsa doğru söylüyordur ve onlar bizim gerçek dostumuzdur.

Kim ki diasporanın varlığını korumaya hizmet eden ve bilinç artıran etkinlikleri için, “Bu yaptıklarınız boş işler, bırakın bunları ve hemen anavatanınıza dönün” diyor ve bizi eylemsizliğe mahkum etmek istiyorsa onlar da can düşmanlarımızdır. 

Uyanık olalım!

Bizi eylemsizliğe mahkum etmek isteyenlerle, kimlik taleplerimize “Defolun gidin anavatanınıza” diyen Türkçü kafatasçılar arasında öngördükleri sonuç itibarıyla hiçbir fark yoktur.

***

Yukarıda 21 Mayıs kapıya dayandı demiştik.

Bu önemli tarihte İstanbul merkezli pek çok etkinlik düzenleniyor.  Ama dikkatli olup, safımızı seçerken kimlerle yürüyeceğimizi iyi araştırmalıyız. Suret-i haktan görünen pek çok işbirlikçinin aramızda sarf-ı mesai ettiğini unutmayalım. Nüanslara dikkat edersek safımızı kolayca belirleyebiliriz.

Bir grup var “sürgün” diyor ama “soykırımı” halâ ağızlarına alamadan etkinlik düzenliyorlar. Bunları geçiniz.

Diğer bir grup efendilerinin olmadığı ortamlarda “sürgün ve soykırım” demeye başladılar ise de hala faturayı suçun hukuki varisi Rusya Federasyonu’na değil de, çarlık Rusyası’na keserek topu taca atmayı yeğliyorlar. Bunları da geçiniz.

Bir öteki, en başta “söylediğim her şey yalan” dediği için sonradan söylediği hiçbir şey dikkate alınmaya değmez, aynadaki suretine aşık fetişist bir grup zaten. Onların derdi sadece “marka yaratmak ve parlatmak”. Her sofra kuranın yanında bitiyor ve karavanaya ortak olmaya kalkıyorlar; yer bulamayınca da karavanada olanı kötülüyor ama bir taraftan da sofra artıklarından beslenmeyi ihmal etmiyorlar.Bunları da geçiniz.

Diğerleri 30 yıl geride kalmış, burunlarındaki ideolojik halkanın peşinde sürüklenen bir grup ki zaten dikkate almaya bile değmez.

 ***

Peki ne yapacağız?

20 Mayıs Pazar günü ben de eylemde olacağım.

Ancak ipleri anavatandaki işbirlikçilerce kontrol edilenlerle değil,

Karnından konuşanlarla değil,

Kurabildikleri tek cümle matematiksel bir eşitliğe tekabül edenlerle değil,

İdeolojisinin esiri olup sürünenlerle zaten hiç değil,

...

öyleyse kiminle?

Ben 20 Mayıs Pazar günü Saat 13.00’de Taksim’de halkın vicdanı olanlarla,

Muhatabın cürmünü kapısına dayanıp yüzüne karşı erkekçe haykıranlarla birlikte olacağım.

Ve 21 Mayıs’ın manasını idrak eden herkesin o gün, o saatte, orada olacağına da inanıyorum.

Allah doğru istikametten ayırmasın.