Gizli Belgelerde Kafkasya Konfederasyonu
Azerbaycan, Kuzey Kafkasya ve Gürcistan Milli Mülteci Merkezleri delegeleri tarafından 14 Temmuz 1934 tarihinde Brüksel’de imzalanan Kafkasya Halkları Konfederasyonu Anlaşması aşağıdaki ilkeleri içermekteydi:

•  Konfederasyon, Kuruluş Anlaşması’nı imzalayan tüm taraflar adına yetkili organ olarak hareket edecektir;
•  Konfederasyon’un tüm katılımcıların ortak çıkarlarını gözeten dış politikası, yetkilendirilmiş birimi tarafından yürütülecektir;

•  Konfederasyon sınırlarının savunması, bir genel komutanlık altında birleştirilmiş milli muhafız teşkilatlarından oluşan silahlı kuvvetlerin sorumluluğunda olacaktır;
•  Anlaşmayı imzalayan taraflar arasındaki tüm ihtilaflar Konfederasyon Arbitrajına veya Yüksek Mahkemesine devredilecek ve mahkeme kararları bağlayıcı nitelikte olacaktır;

• Anlaşmayı imzalayan taraflarının oluşturacakları bir İhtisas Komitesi, Genel Kurul’da görüşülmek üzere Konfederasyon Anayasası taslağını hazırlama çalışmalarını başlayacaktır.


Anlaşma metnini imzalayanlar:

Azerbaycan adına: Eski Milli Meclis Başkanı Resulzade ve Azerbaycan Delegasyonu Başkanı Topçıbaşev;

Kuzey Kafkasya adına: çulik, Şakmanov ve Sunjev;

Gürcistan adına: Eski Gürcistan Hükümeti Başkanı Jordanya ve Fransa temsilcisi çhenkeli.

***

Anlaşma tarafları, Ermeni Milli Merkezi’ne, Ermenistan Cumhuriyeti’nin anlaşmaya dahil olmasını engelleyen durumlardan dolayı üzüntülerini bildiren bir mesaj da göndermişti. “Kafkasya Konfederasyonu’nda kendisine ayrılmış yeri yakın gelecekte mutlaka dolduracağı” yönünde umut beyan edilmişti.

İleride kurulacak hükümetin prototipi olacak ama bu aşamada geçici yönetim organı olarak çalışacak Birleşik Kafkasya Merkezi’nin organizasyonu konusu gündeme gelmiştir.

***

Bütün bu süreçleri Polonyalılar yönetiyordu. Bu görev için en itibarlı ulusal teşkilatlardan seçilecek üç temsilciden oluşacak divanın yetkilendirilmesi önerisi de onlardan çıkmıştı. Varşova, Gürcü, Dağlı ve Azerbaycan teşkilatlarında karar kılmış, dolayısıyla Jordanya, Rasulzade ve Sunjev divan üyeliğine seçilmişlerdir. Birliğin mali kaynaklarının tasarrufu da bu üçlünün sorumluluğuna verilmiştir. Bazı yetkililere verilen şahsi para yardımı bile artık bu üçlü iktidar tarafından onaylanacaktır.

Yeniliğin fikir babalarına göre, girişim, tüm taraftarların dikkatini, gerçek bir felakete dönüşmekte olan kavga ve tartışmalardan ziyade fiili işler üzerine yoğunlaştırmalıydı.


Tüm bu konuların görüşülmesi ve karar alınması sırasında, Polonyalılar, işlerin ağırlık merkezinin doğrudan Kafkasya’ya taşınması gerektiğini vurguluyordu. Kafkas Halkları Konfederasyonu’nun merkezinin Paris’te bulunacağı; Polonya ordusunda hizmette bulunan askeri birim üyelerinin ise gençlerin askeri hazırlığı ve seferberlik planlarının oluşturulmasıyla ilgileneceği için Varşova’ya yerleşmesi karara bağlanmıştı.

***

Seçilmiş yönetimle yapılan sohbetlerden birinde binbaşı Dombrovskiy, Polonya ve Kafkaslıların temel çıkarlarının örtüştüğünü ve dolayısıyla hiçbir dış politik kombinasyonun bu durumu değiştiremeyeceğini belirtmiştir. Adı geçen şahsın ifadesiyle, Polonya’nın, Kafkasya ile ilişkisi asla değişmemiştir ve politikasının yüzde doksanbeşini askeri faaliyetler oluşturmaktadır. Dolayısıyla Polonya’dan her halükarda anlayış ve destek bulunacaktır. Biriminde, Kafkasya Konfederasyonu işleriyle, saygıdeğer subaylar Horoşkeviç ve Albay Şetsel’in ilgilendiğini hatırlatmıştır. Dombrovskiy, İstanbul Elçiliği Müsteşarı Pan Dubiç’in, açıkça konuşmak üzere yanına gönderildiği Dağlılar’ın eski lideri Şamil’in bir sonuç alınamayan tutumundan üzüntüyle bahsetmiştir. Dombrovskiy sohbete katılanlardan, mülteciler arasında yaşananların, insanların eğilimlerinin dikkatle izlenmesini ve dikkate değer tüm hususların kendisine raporlanmasını istemiştir.

***

İNO (Иностранный отдел / SSCB Dışişleri Bakanlığı), mülteciler arasında bulunan gizli servis çalışanlarından, yurtdışındaki kurumlarca kabul edilen Brüksel Belgesi ve imzacıları hakkında görüş bildirmelerini istemiştir.

Elde edilen bilgilere göre, Jordanya ve çhenkeliy mülteciler arasında etkisini önemli derecede kaybetmiş olduğundan ve ikisi de Gürcü grupların koordinatörleri olmaları sebebiyle rekabet ve tartışmaları kaçınılmazdır. Topçibaşev de iyi bir konumda olduğuyla övünecek durumda değildir, zira Rasulzade gurubuyla anlaşmazlıkları söz konusu olup, zamanla bu işlerden geri çekileceği tahmin edilmektedir.

Sunjev ve Şakmanov böyle bir konum için herhangi bir meşruiyete sahip değillerdir. Başlı başına “Dağlı Temsilciliği” kavramının anlaşılmazlığı ve tarihsel olarak dağlı halkların birbirinden dil, yaşam tarzı ve kültür seviyesi bakımından farklı olmaları ve bir bütün teşkil etmedikleri tartışılmaz gerçeğinin ışığında onların bir yetkisi yoktu. Dağlılardan birinin belirttiği gibi, imam Şamil’in en zirvede olduğu dönemde bile Dağıstan ve çeçenistan’da tartışılmaz olan otoritesi, ne Osetya, ne Kabardey’i etkisi altına alabilmişti. Torununun(Said Şamil) Türkiye ve Polonya ile eşzamanlı olarak Dağlı mültecileri birleştirme girişimleri başarılı olamamış ve Şamil bu konudaki söylentilerin yayıldığı Paris’ten sessizce ayrılmak zorunda kalmıştır. 
Brüksel anlaşmasını imzalayanlar arasında bir tek Rasulzade’nin -resmi mazbataya sahip olmamasına rağmen- hem daha önceki görevi, hem de Azerbaycan mültecileri arasındaki otoritesi sebebiyle “temsilcilik görevine” getirilme iddiasında bulunabileceği değerlendirilmektedir.

***

Gizli servis raporlarında dikkat çeken diğer bir husus, başlangıçta Kafkasya Konfederasyonu’nun kurulmasını destekleyen Türkiye’nin (özellikle Ermenilerin Konfederasyon’a katılmayı reddetmelerinden sonra), Türk bileşenlerini frenlemesinden, başka deyişle “Türk Kökenli Birleşik Halklar Devleti”ni kurma çabalarından şüphelenildiği olmuştur.

Bazı gözlemlere göre Türkiye’nin düşüncesi şu idi: SSCB’nin dış çatışmalarda, yani gelecekteki büyük savaşta başarısız olması durumunda, Türkiye Kafkasya’da işgal edeceği topraklar için zemin hazırlamış olacaktır. KHK’nun bölgede düzeni korumak için Türkiye’den yardım talebinde bulunması, bu görüşün oluşmasına gerekçe olabilmektedir. Türkler Rasulzade vasıtasıyla -yükümlülüklerinin bu şekilde yorumlanmasını sağlama almak amacıyla- Brüksel anlaşmasını imzalayan kişilerle aktif olarak temas halindedir.

Türk temsilciler, Mülteciler arasındaki gizli sohbetlerde “akraba Azerbaycan halkının olağanüstü bir durumda Türkiye ile birleşme isteğini beyan etmesi, gerekli görüldüğünde ise güç kullanması lazım geldiğini” belirtmişlerdir.

Gürcü mülteci çevrelerinde ise bu tür girişimlerin Gürcistan’ın bütünlüğünü tehdit altına alabileceği yönünde endişeler dile getirilmektedir. Gerçi, Türkiye’nin Gürcistan’ı işgal etme tehdidinin İç Savaş zamanında olduğu, fakat Almanya’nın himayesi ile etkili biçimde bertaraf edildiği hatırlatılarak, gelecekte gerektiğinde batı devletlerinin yine müdahale edeceği yönünde rahatlatıcı beyanatlar da duyulmaktadır.

***

İNO’nun 5 Ekim 1935 tarihli özel raporunda, Brüksel anlaşmasının ve en azından Gürcistan ile ilgili amacının, Gürcü bölücülerin, “eski Almanya’nın Kafkasya’nın kurtarıcısı olduğu fikrini canlandırma girişimi” olarak değerlendirilmiştir.

Alman, Japon ve diğer istihbarat birimlerinin, mültecilerin otorite isimlerine aşırı ilgisi, zaman zaman onların imkanlarını abartmakla sonuçlanmış, bazılarını üstlerine başvurmaya zorlamıştır.

***

1937 yılının yazında gizli servis bildirilerinden birinde şöyle bir durumun sinyali veriliyordu: Dağlılar Halk Partisi’nin Merkez Komitesi durumu müzakere ederek, lider (Said)Şamil’in geçici olarak faaliyetlerden elini çektiği andan itibaren şahsi egoların baş göstermeye başladığını, kolektifliğin unutulduğunu tespit etmiştir. Karşılıklı güvensizlik, tuzak kurma ve hatta küçük provokasyon ortamı bundan kaynaklanmaktadır. İşin doğrusu, normal fikir alışverişi ortamı kaybolmuştur.
Sunjev, Parti Kurulu Divanı’na keyfi üye olmakla, Kafkasya Konfederasyonu’nun bütünlüğüne zarar verecek girişimde bulunmakla, Türk-Tatar Müslümanları kurultayına izinsiz katılmakla kınanıyordu. Fakat bunun sebebinin, onun Berlin’de bulunduğu sürede Gobbels ve Rozenberg ile görüşmeyi başarmasına duyulan kıskançlık olması da muhtemeldir. Sunjev, kararda belirtildiği gibi, Şamil’in aktif çalışmalara geri döneceği tarihe kadar partinin yönetim kurulu üyeliğinden çıkartılmıştır.

***

Aynı yılın Ekim ayında Merkeze, Dağlı mültecilerin önde gelen isimlerinden biri olan Bammat’ın Japon istihbaratıyla temaslarında aşırı hareketlilik saptandığına dair bir rapor ulaşmıştır. Savaş arkadaşı Kantemirov, bilgi kaynağımız ile yaptığı konuşmada, iç çekişmelerin ve hatta Bammat’a haksız saldırıların Japonların gözündeki itibarını sarsmayacağını belirtmiştir. Japonlar ise, Kafkasya’da iyi hazırlanmış ilk ayaklanmanın derhal Japonya ve Almanya tarafından kabul edileceğini, Kafkas Hükümeti’nin kurulmasını sağlayacağını açıkça beyan etmişlerdir.

Muhbirlerden, Bammat’ın Türkiye Dışişleri Bakanı Menemencioğlu ile görüştüğü ve mülteci işlerinin durumu hakkında bilgi verdiğine dair bir malumat da ulaşmıştır. Bammat, Japonlarla temaslarından bahsetmiş, çalışmalarına destek verilmesini istemiştir.

Menemencioğlu, SSCB ile ilişkilerini zora sokmak istemeyen Türk hükümetinin resmi olarak Kafkasya işleriyle uğraşamayacağı yönünde fikir beyan etmiştir. Türkiye sınırlarındaki çalışmalara gelince, kesinlikle gizli yürütülmesi şartıyla Genel Karargah ve Dışişleri Bakanlığı dahil olmak üzere, Türk hükümeti buna itiraz etmeyecekti. Japonlarla işbirliği yaptığını Sovyet tarafının öğrenmesi durumunda Türk hükümetinin açıkça yasaklayıcı önlemler uygulamak zorunda kalacağı hatırlatılarak, bu durumda Bammat Bey’in anlayış göstermesi istenmiştir.


Bammat her şeyi doğru anlamış ve İNO’nun edindiği bilgiye göre, Türk Genel Karargahı’nda gelecekteki SSCB paylaşım planlarını görüşmüştür: Ukrayna Almanya’ya, Uzak Doğu ve Sibirya Japonya’ya, Kırım İtalya’ya, Kafkasya Türkiye’ye bırakılacak ve tabii ki Türkiye savaşa katılacaktı. Ajanın son gönderisindeki bilgilere göre Bammat tazminat olarak Kafkasya’yı alabilmeleri için Türkiye’nin anti Sovyet ittifakına katılması gerektiğine büyük önem vermiş ve ikna etmeye çalışmıştır.
Türkler, 1940 yılında yeniden aktif çalışmalara çağrılan Şamil’i, genel Kafkasya saflarına katılması için Ermeni Milli Merkezi’ni ikna etmekle görevlendirmiştir. O, Ermenistan ile ilgili Türk politikasına geleneksel güvensizliği olan meslektaşlarını, Kafkasya’nın tek cephe olarak ayaklanması durumunda Türkiye’nin desteğini alabileceğiyle ikna etmeye çalışmıştır.

***

Savaşın başlamasıyla Almanlar, mültecilerle yapılan çalışmaların kontrolünü doğrudan kendi ellerine almıştır. Almanya’da bu konuyla, askeri komutayla birlikte İşgal Altındaki Doğu Sınırları Bakanlığı, yurtdışında ise Abver ve SD emniyet birimi ilgilenmeye başlamıştır.

Almanlar, Genel Kafkasya Hükümeti’ni kurma planını, 1942 yılının sonbaharında, Kafkasya’daki eylemlerinin en başarılı olduğu zamanda hayata geçirme kararı almıştır. Berlin’de milli mülteci merkezleri temsilcileri toplanmış ve Kafkasya Konfederasyonu hükümetinin oluşturulması önerilmiştir. Ne de olsa işgalci hükümetlere, yönetici ve belediye başkanları, petrolcü ve demiryolcular, polisler ve nihayetinde -Hitler’e göre- günler olmasa bile, haftalar içerisinde tamamlanacak işgal sonrasında, Kafkasya’da yeni düzenin tesis edilmesinde birilerinin yardım etmesi gerekiyordu. Kafkasya Hükümeti üyeliğine Rasulzade ve Vekilov (Azerbaycan), Tsereteli (Gürcistan), Kandemirov (Dağlı) ve diğerleri dahil edilmiştir. Ermeni mülteci teşkilat temsilcilerini üyeliğe ikna etme turları ise başarısızlıkla sonuçlanmıştır.

***

Almanya savunma gücünün Stalingrad yakınlarında bozguna uğratılması, Nazilerin Kafkasya’dan da püskürtülmesinin başlangıcı olmuştur. Eylül 1943’de Almanlar, mülteci teşkilatlarının yöneticilerini, Rozenberg yerine Von Mend’in yürüttüğü fakat en dikkate değer katılımcılar arasında Savunma bakanlığını Yüksek Komutası ve Emniyet Genel Müdürlüğü subayları Sturmbannführer Hengezhaupt ve Hauptsturmführer Von Lepel’in bulunduğu gizli toplantıya davet etmiştir. Hükümet konusu rafa kaldırılmış, mülteci teşkilatlarının propaganda işlerine katılması önem kazanmış, hatta yaka rozetleri bile belirlenmiştir.

öyle olmuştur ki, Kafkasyalılar bir yandan Nazi Almanya’sının nişanlarını alırken; öte yandan, çok daha fazla sayıda -“Kafkasya’yı savunma” madalyası dahil- SSCB nişanları alıyorlardı.

***

Türk istihbarat servisi de durumu kontrol altında tutmaya çalışıyordu. Daha önce belirtildiği üzere, ülkenin Milli Güvenlik Dairesi, eski başkentin siyasi önemini dikkate alarak, İstanbul’da özellikle savaş yıllarında önemli derecede hareketlenen mültecileri takipten sorumlu bir şubeye sahipti.
MAH İstanbul Merkezi Başkanı Celal Koral, genellikle merkez yönetim birimlerine gönderilen yazılar özel konularla ilgili ise isminin baş harfleriyle parafe ederdi. Kafkasya mültecileri üzerine çalışan ajan “Fahri”nin Ankara’ya bildirisi de aynı muameleyi görmüştür.

Bildiriden anlaşıldığı üzere, Alman ordusunun Kırım’daki başarıları ve Kerç’i ele geçirmesinden sonra savunma kuvvetlerinin beklendiği gibi Kafkasya’ya ilerlemesi arefesinde, gizli servise göre malum çerkes isimler “Bağımsız çerkesya” taleplerini ileri sürmeye hazırlanmaktaydı. Mülteci Pşimahov ve diğerlerinin “çerkes halkının bağımsız devleti” fikrini yaygınlaştırmak amacıyla, çerkes kolonilerinin bulunduğu Avrupa ülkeleri, Suriye ve Mısır’daki hemfikirleriyle bağlantı kurulmasının gerektiğini konuştukları bir toplantı yapılmıştır. Rapor standart  “bilgi amaçlı” ibaresiyle bitirilmiştir.

Fakat MAH Merkez yönetiminin buna tepkisi oldukça ve hızlı ve sert olmuştur. Belgesini aşağıya aktarıyoruz :

 

“Türkiye Cumhuriyeti MAH Birim “B”, Bölüm 2

№ 10656 2.6.1942
İlgi : №2325 cevaben.
 
Ankara İstanbul Merkezi Başkanına.

Türk halklarının hareketlenmesinin sonucu olarak çerkesler’de de aynı belirtiler gözlemlenmeye başlandı. ülkemizde yaşayan Azerbaycanlılar örneğinde gördüğümüz üzere, bu Alman’ların işi... Hükümet bu eğilim ve tutumda olan kişileri etkilemek suretiyle karşı ayaklanmalara yol açabilecektir. çerkesler farklı bölgelere yerleştirilmiştir, fakat toplu gruplar halindeler. Dolayısıyla bu hareket doğmadan karşı yöntemin bulunması yararlı olacaktır. Pşimahov’un çağrılması ve ne yapmaya çalıştığının sorulmasını, kendisinin ve diğerlerinin bu yönde faaliyetlerine devam etmeleri durumunda derhal sınır dışı edilecekleri hususunda uyarılması gerektiğini düşünüyoruz.

Siz de aynı kanaatteyseniz, gerekli önlemleri almanızı arz ederim.

 

Milli Emniyet Hizmetleri Reisi Naci Perkel”

 

Naci Perkel reisliğini yaptığı birimde ciddi bir eğitimden geçmiştir. 1930 ile 1935 yılları arasında beş yıl boyunca en önemli merkezlerden olan MAH İstanbul merkezine başkanlık etmiştir. Ankara’ya atanmasından sonra merkez yönetimin “B” birimine reislik etmiş, 1939 yılında MAH başkanlık görevinden ayrılan Ali Şükrü’nün yerine getirilmiştir. MAH İstanbul merkezi başkanı Celal Koral, mevcut verilere göre mülteciler arasından Kafkasya’ya ajan gönderme konularıyla bizzat ilgilenen E. Akıncı’dan bu görevi devralmak için İzmir’den getirtilmiştir. Akıncı, özellikle ünlü mülteci Vekilov ile bağlantıdaydı. Celal Koral döneminde istihbarat faaliyetinin bu kısmına, temsilcileriyle savaş zamanında temaslarda bulunduğu Alman istihbaratı aşırı ilgi göstermekteydi. Genel olarak Türk ve Alman istihbaratlarının işbirliğinin temeli çok daha önceden atılmıştır. Henüz otuzlu yıllarda eski Alman istihbarat başkanı binbaşı Nikolay yönetimindeki danışmanlar grubu Türkiye istihbarat biriminin kurulmasına yardım etmiştir.

Celal Koral eğitimini Almanya’da almış olup Almanca’ya hakimdi. Daha sonra Genel Karargah Akademisi’ni bitirmişti. Operasyon belgelerinde Koral’ın MAH İstanbul merkez başkanı olarak SSCB’nin Kafkasya bölgesine mülteciler arasından Alman ajanlarının gönderilmesiyle ilişkisi olduğu, Alman istihbaratçıları Widman ve Leverkuen ile bizzat görüştüğü belirtilmektedir. Türkiye’de çalışan Alman istihbaratçı Fermeren’in Şubat 1944 tarihinde İngilizlerin tarafına geçmesinden sonra Celal Koral Leverkuen ile görüşmüş, müttefiklerle bağlantılarından şüphelenilen Almanların ülkeden gönderilmesine destek sözü vermiştir. Fermeren, İngiliz istihbaratı temsilcisi binbaşı Gibson’a, Alman istihbaratının Kafkasya’da bazı operasyonların yapılmasına yardım sağlayan MAH İstanbul Merkezi Başkanı’yla bağlantıda bulunduğunu bildirmiştir.

Bizim dış istihbaratımız (SSCB kastediliyor), Koral’ın, üçüncü imparatorluk [Nazi Almanya’sı] istihbarat kurumlarıyla işbirliği yapan ünlü Gürcü mülteci Kediy’in Almanya yanlısı çalışmalarla ilgisi olduğunu tespit etmiştir. Kediy’in tarafsız Türkiye’deki Almanya destekli çalışmaları kesinleşmiş ki Milli İstihbarat Halk Komiserliği Başkanı Merkulov imzası ile SSCB Dışişleri Halk Komiseri Molotov adına aşağıdaki rapor hazırlanmıştır :

 

“Kögler ismiyle Alman pasaportu kullanan Alman istihbarat ajanı Gürcü mülteci Kediy, 1942 yılından buyana periyodik olarak Berlin’den İstanbul’a gelmektedir. Almanya’da ülkemize gönderilmek üzere ajanların hazırlığını yürütmekte, Türkiye’ye ise ajanların ülke üzerinden gönderme kanallarını görüşmek amaçlı gelmektedir. Kögler-Kediy’in, Alman istihbaratçısı Widman’ın evinde MAH İstanbul merkezi başkanı Celal Korel ile birkaç görüşmesi tespit edilmiştir. Gürcü ajan Türkiye’yi son olarak Haziran 1944’de ziyaret etmiş, Türk tarafınca azami gizlilik şartına uyması konusunda uyarılmıştır”.

Fakat, Dış İstihbarat Başkanı Fitin’in yukarıdaki rapor taslağını gösterdiği Merkulov, bu bilginin şimdilik Dışişleri Halk Komiserliği’ne gönderilmesinin bir anlam ifade etmeyeceğini belirtmiştir. Rapor içeriğinin mevcut olanaklar kullanılarak gayri resmi kanallarla Türk tarafına ulaştırılması üzerine düşünülmesini önermiştir. Türk hükümetinin bu işlerden haberdar olduğumuzu bilmesi, ülke sınırlarında Almanlarla işbirliği yapan mülteci liderlerin faaliyetlerini sınırlama sonucunu getirecektir değerlendirmesinde bulunulmuştur.

Rapor taslağı ise Fitin’in talimatı üzerine 1. Daire’nin operasyon dosyaları arasına konulmuştur.

_________________________________________

Not: Makalenin orijinal başlığı “Kafkasya Konfederasyonu”dur.

Kaynak: http://gazavat.ru/history3.php?rub=17&art=123

Yayın Tarihi: 28 Aralık 2008
Tercüme: Kafkasevi